Hayatımızın Dijital Sıfatları
İsimlerden önce gelerek onların anlamlarını sayı, renk , durum, hareket, biçim, yer, işaret ve soru yönlerinden tamamlayan; onları niteleyen ve belirten kelimeler sıfat olarak nitelendiriliyor. Peki hayatımızda hangi sıfatlar öne çıkıyor? Yaşadığımız modern dönem sıfatlarımızı nasıl dönüştürüyor?
Hiçbir toplumsal dönüşüm yoktur ki dile yansımasın. Ne yaşarsak dilimize o düşer. Yaklaşık 20 yıldır eğitim alanında yazılmış tezlerin, makalelerin, köşe yazılarının çoğu “dijital dönemde”, “dijital çağda”, “içinde bulunduğumuz dijital dönemde” sözcüklerini dönüp dolaşıp kullanmışlardır. Son dönemlerde kullanılmaktan vazgeçilen bu kalıp sözcükler artık içinde bulunduğumuz dönemin kabul edildiği, dolayısıyla vurgu gerektirmediğidir. Evet, dijital, artık hayatımız olmuştur. Bu dönüşüm hızlı olduğu kadar, çelişkilerle de doludur. Dijitali tanımlarken yararlı-zararlı, ucuz-pahalı, gerekli -gereksiz gibi tüm zıt sıfatlar bir arada kullanılmıştır. Bu sıfatlar netleştirilmeye çalışırken, “dijital” kavramı tüm sıfatları bir çırpıda eleyip, muhteşem bir tavırla, hem de en kadim değerlerin, kavramların önüne bir sıfat olarak kendisi kuruluvermiştir.
Dijitalleşmeyle Sınavımız
Dijitalin sıfat halinin en belirgin kullanımını ilk olarak meşhur futurist Marc Prensky’nin “dijital yerli- dijital göçmen” sınıflamasında okuduk. Prensky’nin tanımlamasına göre, dijital yerliler, dijital göçmenler gibi bu döneme yabancı olmayan bizzat dijital dönemin içine doğmuş yaş gruplarını içeriyordu. Bu durumda çoğumuz dijital göçmendik; bu döneme sonradan eklemlenmiştik. Radyo, TV, kağıt, kalem ve kitap insanlarıydık! Oysa derslerine girdiğimiz öğrencilerimiz yavaş yavaş dijital yerlilerden oluşuyordu. Dilleri ve düşünceleri bizden giderek ayrılıyor, ama bizden onlara öğretmenlik yapmamız bekleniyordu. Biz asetat kağıtlarından, projeksiyonlardan henüz hevesimizi almadan, bizden eğitim ortamlarında başka yolları, başka araçları kullanmamız isteniyordu. En önemli dönüşüm başlamıştı: bizden dijital okur yazarlık bekleniyordu. Başka bir dil demekti bu! Madem göçmendik, buranın dilini öğrenmeden rahat edemezdik! O hevesle bilgisayardaki sunum araçlarından Power Point uygulamalarına sarıldık. Asetat hazırlamanın bilgisayar modeli olan bu ortam, tam olamadıysak da teknoloji entegrasyonu için yeterli dili öğrenip rahatlamamızı sağladı.
Dijitalde Rahat Edemedik!
Ancak bu, dijital dönüşümde yaşadığımız sıkıntıyı çözmedi. Öğrendik ki dijital dönüşüm sürecini bizden önce başlatan ülkelerle aramızda bir dijital uçurum var. Bizim fırsatlarımızla onlarınki eşit değil. Bu sefer onun için çabaladık. Entegrasyon projeleri ve fırsatlar bu dijital uçurumu kapatmak için yola konuldu. Dijital yeterliklerimizi artırdık, dijital ortamlara geçtik ama dijital güvenlik, dijital riskler hep aklımızda olmalıydı. Zira düşman burnumuzun dibindeydi! O zaman, dijital ebeveynlerimiz olmalıydı. Bu ortamlara dijital emzik, dijital dadı olarak güvenemezdik. Dijital arkadaşlar, dijital platformlar dikkat gerektiriyordu. Oysa biz çoktan dijital obeziteye kapılmış, dijitale çelinmiş, bazılarımızı dijital bağımlılığa kaptırmıştık. Daha üst düzey dijital becerileri olan belirli bir kesim dijital sanatla uğraşarak, dijital varlıklarını sergilemeye başlamıştı. Eşler, dijital sevgililerden şikayet ediyor, çağdaş bir kavram ile çağdışı bir uygulama dijital kuma olarak ortalığa çıkıyordu.
Çaresiz Derde mi Düştük?
Dijital kültür iyi ve kötü halleriyle, doğru ve yanlış etkileriyle her şeyi dönüştürüyor. Kuşkusuz tüm dönüşümler gibi sorunları da beraberinde getiriyor ama çare biziz! Belki de hayatımızın en büyük yatırımını kendimizi dijital sorunlar karşısında güçlendirerek, kendimiz yapacağız. Bu işe her zorlukta bir kolaylık bulmadan olmayacak. Önce kendimizi dijital okuryazarlık alanında alacağımız eğitimlerle bilişsel olarak geliştirecek, güçlendireceğiz. Sonra dijital iyi oluşumuzu sağlamak için kendimize yatırım yapacağız. Dijital detokslarla dijital obeziteyi yenecek, dijital yolculuğumuza keyifle devam edeceğiz. Aksi halde gerçek bilgiyi yalandan ayırmadan, gerçek hayatın, sosyal medyada sergilenen hayatlardan farklı olduğunu kavramadan gerçek bir rahatlamaya erişemeyeceğiz.
Prof. Dr., Anadolu Üniversitesi