DÜŞÜNCEYE İLHAM, DEĞİŞİME YÖN: ENSTİTÜ SOSYAL
“Olup biten ne varsa, bilinçten neşet eder.
Öyleyse varlık, bilinçle örtüşür.
Bilinç bulunmuyorsa, varlıktan da bahsedilemez.”
-Şaban Teoman Duralı
Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılını karşıladığımız bugünlerde eğitim ve toplum alanlarına odaklı bir düşünce kuruluşu olan Enstitü Sosyal’in açılışını müjdelemekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Binlerce yıllık köklü bir geleneğin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılında geldiği bu noktada ikinci yüzyılda varoluşunun hangi felsefi ve sosyolojik temellere dayanacağı oldukça önemlidir. Çünkü Cumhuriyet, ilk yüzyılında farklı alanlarda büyük kazanımlar elde etmiş olsa da, toplumsal ve demokratik hakların kazanımı kolay olmamıştır. Bu nedenle, kazanımları ve zorlukları ile geçtiğimiz bir asırdan çıkarılması gereken dersler ve ödevler vardır. Enstitü Sosyal’in kuruluş fikri tam olarak bu ödevlerden ilham almıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, ikinci yüzyılında varoluş paradigmasını ne üzerine kurmalıdır? Bu, Enstitü’nün kuruluş fikri ortaya çıkarken üzerine en çok düşünülen soru olmuştur. Enstitü Sosyal olarak, kararlı bir şekilde, ikinci yüzyılın paradigmasının, “güçlü bir eğitim fikri ve uygulaması” temelinde geliştirilecek ortak bilinç üzerine olması gerektiğini düşünüyoruz. İnsanın cevherini ortaya çıkarabilecek, hakikatten hareket eden bir eğitim yaklaşımının kökleri binlerce yıllık geleneğimizde olsa da, dünyada bilhassa son iki yüzyılda dönüşen eğitim fikri, sistemin ihtiyacına göre insan yetiştirmeyi, insanın ihtiyacına göre sistem geliştirmekten üstün görmüştür. Dolayısıyla insanın öznelliği ve biricikliği sisteme feda edilmiştir. Bu durumun izleri hatırı sayılır şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyıl tecrübesinde de görülmüştür. Eğitimin mekanikleşmesi insan fikrinden uzaklaşılmasına, herkesin kendi sistemine göre insan yetiştirme yarışına dönmüştür. Oysa eğitim ülkelere ayrışma değil birleşme ve dayanışma imkânı vermelidir. Bu nedenle dünyada ve ülkemizde üzerine ortak bilinç oluşturulabilecek en güzel olasılık çocuklar ve dolayısıyla eğitimdir. Enstitü Sosyal, tüm araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile bu ortak bilince hizmet etmeyi ve mevcut durumu daha nitelikli koşullara taşımayı hedeflemektedir. Her çocuğun, adil koşullarda nitelikli eğitime okulda, evde ve çevresinde erişebilmesi için gerekli imkanların oluşturulması ikinci yüzyılın en önemli ödevlerindendir.
Kuruluş süreçlerinde ödevlerin yanı sıra doğru yöntem ve ilkelerin belirlenmesi de büyük bir öneme sahiptir. Fikri hazırlığı bir yılı bulan kuruluş sürecimizde ülkemizin ve dünyanın düşünce ve araştırma birikimine detaylı şekilde bakılmış, iyi örnekler incelenmiştir. Eksik bir adım atmamak için bu birikimin göz ardı edilmemesine büyük özen gösterilmiştir. Geçmişten günümüze iyi örnekler incelendiğinde, tamamına yakınında gördüğümüz bir husus kuruluş felsefemizin ahlaki yönünü teşkil etmektedir: Buna göre, eğitimi ve toplumu güçlendiren her bir çalışma, araştırma, proje veya benzeri faaliyet, eksik bulmak için değil, eksiği tamamlamak ve tamamlananı da bir üst seviyeye çıkarmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ve dünyada özellikle araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin bu yaklaşımdaki tercih nedeniyle zaman zaman inkıtaa uğradığı herkesin malumudur. Buna karşın bizim tercihimiz birlikte yaşama melekelerimizi güçlendirecek tüm çalışmaları tamamlayıcı ve daha iyiye taşıyıcı bir yaklaşımla hayata geçirmektir. Aksi seçenekler toplumsal bilinçte de kesintilere neden olabilmektedir. Kesintisiz bir ortak bilincin olduğu yerde düşünce ilhamını hakikatten alır ve bir değişim varsa yönünü yine bu bilinçle bulur. Enstitü Sosyal, kurumsal duruşunu tam bu noktada belirlemiştir. Türkiye’ye özgün kavram, teori ve alan yazını oluşturulması için gerekli zeminin ve desteğin sağlanması Enstitü’nün temel misyonudur. Bu hususta ortak bilince önem veren, Türkiye farkındalığı ve aidiyeti yüksek, dünya okuryazarlığına sahip genç beşeri ve sosyal bilimcilerin yetişmesi, ihtiyaçlara uygun çözümler ve modeller geliştirilebilmesi bu misyonun en önemli bileşenidir. Enstitü Sosyal olarak bu misyonu doğru yöntemlerle hayata geçirebilmek için bazı temel ilkeler belirledik. Biz, tüm çalışmalarımızda insandan topluma, öznelden nesnele, sözden yazıya, yerelden evrensele, gelenekten geleceğe ve bunların hepsinin sonucunda bilgiden uygulamaya hareketle bir yaklaşım sergilemeyi hedefliyoruz.
İnsandan Topluma
Odağına eğitimi alan her kuruluş fikrinin temelinde insan bulunmaktadır. Bu nedenle çalışmalarımızın özünde insanı merkeze alan toplumsal olay ve olguları değerlendirme ilkesi yer almaktadır. İnsanın daha adil ve yaşanabilir bir dünyada var olması için dünya sisteminin insani değerler üzerinden yeniden kurgulanmaya ihtiyacı vardır. Bu kurguda insanı insana üstün kılacak tek değişmez “ahlak” olmalıdır. Bunun dışında başka bir husus insanı başka insanlardan ve hatta canlılardan üstün kılmamalıdır. Bundan hareketle bir eğitim ve toplum nazarı oluşturulmalıdır.
Öznelden Nesnele
Enstitü Sosyal olarak, farklı bakış açılarının öznelliğindeki zenginliği koruyarak nesnel bir araştırma ekosistemi oluşturmayı hedefliyoruz. İnsanın ve toplumun yararına olmayan gri bir nesnelliğin ortak bilincin oluşmasına menfi ya da müspet bir etkisi olmayacaktır. Bu yüzden, öznelliğin paletinden çıkan her bir eserin topluma ve kültüre duyarlı ve değerli bir nesnellik kazandıracağına inanıyoruz.
Yerelden Evrensele
Çalışmalarımızda Türkiye farkındalığı ve aidiyeti ile dünya okuryazarlığına sahip bir araştırma perspektifi gözetiyoruz. Çünkü, kendini okumadan ya da anlamadan gerçekleştirilecek her beşeri ve sosyal çalışmanın bilinç dışı bir savrulmaya neden olabilme riskini göz önünde tutuyoruz. Bu sorumlulukla, Enstitü Sosyal’de Türkiye’ye özgün kavramlar, teoriler ve alan yazını oluşturulması öncelikli hedeflerimizdendir. Bununla birlikte dünyayı okumak ve anlamak, fikrî derinleşmeyi de destekleyecektir.
Gelenekten Geleceğe
Gelenekten aldığımız köklü birikim ve deneyimle bugünün ve yarının belirsizliklerine çözüm geliştirmek bir diğer önemli ilkemiz. Geleceğin bilinmezlikleri ile baş edebilmek günümüzün en önemli becerilerinden biri olarak değerlendirilirken, bu beceriyi kazanmak için gelenekle barışık olmak ve geleneği ötekileştirmemek gerekmektedir. Bilhassa düşünce ve inanç geleneğini ötekileştiren toplumlarda ortak bilinç kaybı yaşanmasından ötürü özgüvensiz ve kimlik buhranı yaşayan insan toplulukları ortaya çıkabilmektedir.
Sözden Yazıya
Sözün kıymetini muhafaza edebilmek için yazının imkanlarını ve kalıcılığını kullanmak son derece önemlidir. Ortak bilinç için sözlü kültürün devamını sağlayabilmek ancak sözü, gücünü en iyi şekilde yansıtacak biçim ve üslupla yazılı dile dönüştürerek mümkündür. Ortak bilinci başka şekilde koruyabilme ihtimali sınırlıdır. Bu nedenle, Enstitü Sosyal, özellikle yapacağı boylamsal araştırmalarla sözün ve yaşantının düzenli olarak kaydedilmesine ve yorumlamasına özen gösterecektir.
Bilgiden Uygulamaya
Araştırmalarımızla nitelikli bilgi üretimine katkı sunarak bu bilgilerin ışığında uygulanabilir modeller geliştirirmeyi hedefliyoruz. Her çalışmanın bilgi ile temellendirilmesi, güçlü bir metodoloji ile tasarlanması ve bu akışa uygun özgün uygulamalarla tamamlanması gerekmektedir. Bu akışa uygun yapılan tüm çalışmaların insan ve topluma fayda sağlama konusunda azami etkisinin olacağına inancımız tamdır.
Enstitü Sosyal’in çalışmalarıyla Türkiye’nin ve dünyanın düşünce dünyasına ilham olma ve yaşanan toplumsal değişime bilgi ve ahlak temelinde yön verme mottosu tüm ilke ve yaklaşımlarında asli duruşudur. Enstitü Sosyal, bu ilke, yöntem ve yaklaşımlarla birlikte kapılarını 4 Kasım 2023 itibariyle kamuoyuna açacaktır. Ülkemizin ve dünyanın ortak bilincine nitelikli katkılar sunması ve başta eğitim olmak üzere insanın ve toplumun ihtiyaç duyduğu birlikte, adil ve nitelikli yaşama tecrübelerini artırması temennisiyle… Takipte kalınız.